MUZAFFER AKYOL

Muzaffer Akyol'un İmzası

YAZILAR

Değerli Muzaffer Akyol beni Asmalımescit’teki işliğine çağırdı. Geçmiş zamanın bu güngörmüş yapısında sanatçının yeni eserlerini görme fırsatı buldum.

Muzaffer Bey’in resmiyle tanışmam epey eskilerde. Sevgili arkadaşım Sevda Ferdağ bana çok içli bir korkuluk resmi hediye etmişti. Bu resim Muzaffer Akyol’un imzasını taşıyordu. Çok geçmeyecek, ressamın kendisiyle de tanışacaktım...

Onun uzun yıllara dayalı emeği, hemen hep, sevgiden, daha güzel bir dünya umudundan, bir aşk şiirinden yana oldu. Kendi çizgisini, üslubunu, kişisel seçimlerini bu yolda, hep emek vererek, gitgide daha ustalaşarak pekiştirdi. Ve hep alçakgönüllülüğünü koruyarak.

Yaşadığı toprağın bütün güzelliklerine, dolayısıyla o çok zengin uygarlık birikimine gönülden bağlı kaldı. Kişisel düş dünyasında uygarlığı, şu ya da bu dönemle sınırlamayarak, kısıtlamayarak, her aşamada daha bir ‘bütün’ olarak kucakladı. Bir bakıma öyküsel, öyküsü olan resimler yaptı.

Öykülerinde o narlar, o zeytinağaçları, o güvercinler bu toprağın bütün çağlarını kucaklıyordu.

Ta ki son sergiye, “İrkildim, Uyandım, Bir Daha Uyumadım”a kadar.

O gün işlikte çok acı resimlerle yüz yüze geldim, Muazzez İlmiye Çığ’ın dağlardan fışkıran efsanelik portresi dışında. O portrede umut vaat ediyordu. Ötekiler, bir anlamda ‘kan çanağı’. Hele, karşısından dakikalarca ayrılamadığım “Büyük Talanın Paylaşımı” yaşadığımız zamana bir itiraz bildirisi. Sanatçı orada iç dünyasının bütün güzelliklere nasıl ve niçin kapatıldığının haykırışını dile getiriyor.

Muzaffer Akyol’un sanatında vardığı olgunluk dönemi için bilgiççe bir şeyler söylemek elbette haddim değil. Ama o gün işlikten ayrılırken, “Büyük Talanın Paylaşımı” belleğime çakılı, yarına belge bırakmak konusunda ressamın derin çabasını düşünüyordum.

Zaten hala etkisi altındayım.

Hüzün dolu korkuluktan puro içen beyaz eldivenli, kan sofrasının başında övünçle leş şöleni veren adama, Akyol’un resim serüveni hiç şüphesiz yarına belge, yaşadığımız günlerden belge...

Selim İleri