YAZILAR
50 YIL, 10 SANATÇI, 5 SORU
“Okul” sizi nasıl biçimlendirdi? Neler aldı neler verdi?
Okulların aslı görevi eğitmektir. Eğitim süresince öğrenci ve eğitimci temas halindedir. Öğrenci, almayı öğrenmeyi üstlenirken eğitimci, öğretmek ve yetiştirmekle yükümlüdür. Burada temel mesele eğitimcinin alanında donanımlı olması, ülke ve dünya olaylarını takip etmesi ve öğrenci psikolojisini bilmesidir.
Akademide atölyeler vardır. Her atölye hocasının tarzı, sanat anlayışı ve dünya görüşü o atölyeye giren öğrenciyi bir yere kadar yönlendirir, etkiler. Akademi, sanatın umman bir okyanus olduğunu, akademide eğitim almakla ressam olunabileceğini fakat diplomayla sanatçı olunamayacağını öğretir. Araştırarak, özümseyip özgünlüğe giden yolda uzun yıllar emek vererek ancak sanatçı olunacağını kavradım.
Ben akademide çok atölye değiştirdim. Bedri Rahmi, Devrim Erbil, Adnan Çoker, Ferruh Başağa ve son sınıfta adeta bağımsız olarak diğer atölyelere de gittim. Ayrı hocaların atölyelerinde bulunmanın çok faydasını gördüm.
Yapıtlarınızı bitirdiğinizde, gerçekten bitti mi diye sorar mısınız kendinize?
Bence her sanat yapıtında bitmemiş bir yan vardır. Sanatçı tüm enerjisini verdiği yapıtına baktığında aldığı hazla “Tamam,” der ancak bir müddet sonra o yapıtı incelediğinde üzerinde tekrar çalışma güdüsüyle yüzleşir. Bu durumu ben çok yaşadım. Bu konuda Pierre Bonnard'a atfedilen bir hikâye vardır. Louvre Müzesi'nde sergilenmekte olan bir yapıtındaki eksiklik kafasına takılır, paltosunun altına gizlediği paletiyle müzeye gider, yapıtının karşısına geçer, çaktırmadan yapıtındaki eksik hissettiği iki tuşu koyarken yakalanır. Sanat eserine saldıran sanat düşmanı olarak karakola götürülürken “Yapmayın, ben Pierre Bonnard'ım!” der. Gerçek sonra anlaşılır.
Atölyenizdeyken sanat piyasası ne kadar uzağınızdadır?
Sanat piyasası adeta bir gayya kuyusu. Müzayedeler, manipülasyonlar, Bizans oyunları...
Bu nedenle sanat piyasasına uzağım. Burada nitelikli galerilere çok gereksinim var. Sanatçı ve galerici dayanışma içinde olmalı. Galerici sanatçısının arkasında dururken piyasasını da oluşturmalıdır.
Sanatçı bir kahraman mıdır?
Sanatçı önce bir fedai sonra da verdiği onurlu mücadeleden ötürü bir kahramandır. Sanatçı önce yaşadığı coğrafyanın bireyi olarak özgün olmanın sorumluluğunu üstlenir. Yapıtları aracılığıyla geleceğe belge bırakmakla görevlidir. Muhalif olma özelliğiyle sistemle hep çatışma halindedir. Bu nedenle zaman zaman başı derde girebilir. Sanatçı olmak bedel ödemektir.
Çağdaş sanatın “şov” ile “şok” arasındaki salınımı hakkında düşünceleriniz neler?
Sanat çok ciddi bir olgudur. Ne “şov” ne de “şok”u özünde taşır. Moda oyunlarını, içi boş büyük yalan ve palavraların olduğu gösterişleri asla bünyesinde barındırmaz. Çağdaşlık, her ülkenin kültürünün özümsenerek kendini en doğru, en özgün şekilde ortaya koyma eylemidir. Emperyalist güçlerin dayatmasıyla ulusal kültürlerin ıskalandığı alanlardaki sanat etkinliklerinin kalıcı olacağına inanmıyorum. Dünyaya kapılarımızı, yüreğimizi, gözlerimizi sonuna kadar açarken kendimizi ifade eden enstrümanları en iyi, en doğru biçimde kullanmalıyız.